Bir Kuşağın Efsanesi: AnatolianRock

Kelimeler bir çok şeyi anlatmaya yetiyor da, iş yitmişliği anlatmaya gelince ortalıkta pek bir şey kalmıyor. Bugün teknoloji sayesinde yıllar önce hayal dahi edemeyeceğimiz şeylere sahibiz. Spotify ya da Apple Music gibi platformlar ile çok cüzi ücretlerle dinleyemeyeceğimiz kadar albüme ya da sanatçıya, daha doğru bir tabirle hayatlara ulaşabiliyoruz.

Eğer eski kafalıysanız online müzik sizin ateşinizi dindirmeyebilir. Böyle durumlarda basılı CD’leri alıp, çoğunu asla kullanmadan çekmecelerinizde saklarsınız. Eğer biraz maddi durumunuz iyiyse ve kendinize hobi arıyorsanız bir pikap edinerek plak işine girebilirsiniz. Ya da umarsız bir insansanız Torrent ile koca koca grupların 40 yıllık diskografilerini 5 dakika içerisinde indirebilirsiniz. Ancak bunların hepsinde yapacağımız şeyin adı tüketmektir.

Şeylerin Değeri

Ben lisedeyken arkadaşlarla para toplaştırıp bir arkadaşımızı albüm almak için (korsan) Bakırköy’e göndermiştik. Albüm (Kurban – Sert) satın alındıktan sonra yaklaşık 10 kişilik arkadaş grubu sırasıyla CD’yi evine götürüp bilgisayarına özenle kopyalama işlevini gerçekleştirdi. Bu işlem 10 arkadaş olduğumuz için yaklaşık 10 gün sürdü (Haftasonlarıyla birlikte 2 haftaya yakın). Eğer sıranın sonundaysanız, epey beklemeniz gerek demekti bu.

Nihayet CD size geldiğinde, o kadar beklemenin (plan, satın alma, sıra bekleme) sıra dışı bir etkisi oluyor: değer. Benim için bin bir güçlükle edindiğim o albüm hala hayatımın en önemli albümleri arasındadır. Kaldı ki ben “CD kuşağına” üyeyim. Bir de bunların “kaset kuşağı” var ki, dillere destan. Siz hiç Metallica’nın kasetini kopyaladınız mı? Eğer yapmadıysanız, bir albümün değerini yapanlar kadar anlayamazsınız. Ve sonra deriz ki;

“Aylık 10 TL Spotify’a değer mi?”

Geçmişe Yolculuk

Uzun zamandır tam da bu duygulardayken aklıma bir zamanların kült sitesi olan Anatolianrock.com geldi. Tabii olarak o zamanlar kullandığım kullanıcı adımı hatırlayamadım. Yılmadan, yeni bir hesap oluşturarak gezinmeye başladım.

İlk bakışta tam bir hayalet kasaba hissi uyandırıyor. Buna rağmen sadece yarım saatlik gezintiden sonra sanki bir hayalet kasabaya değilde, binlerce yıldır ayakta duran antik bir tiyatroya bakıyordum. Her bir köşesinde bir anı, her sokağında bugünün çöplüğüne nispet yapan bir başka tutku buluyorsunuz. Sadece Şarkı Sözleri bölümünde yerli sanatçılar için 607 biyografi, 1932 albüm bilgisi, 15124 fotoğraf, 10160 şarkı sözü, 4193 akor/tab bilgisi, 1419 basın bilgisi bulunuyor. Bu yerli grupların çok büyük bir çoğunluğu amatör gruplar. Yani buradaki rakamların her biri insanlar tarafından el ile, ilmek ilmek dokunan rakamlar. Lütfen şu rakamları tekrar okuyun.

Bu rakamların oluşmasını sağlayan çoğu grubun şuan herhangi bir müzik kariyeri yok. Ancak o günlerde her bir grup canla başla müzik için çaba sarfetti. Belki çok kötüydüler, belki bir çoğu yok olup gitti ve bir kaç kayıt dışında (5475 adet kayıtlı demo!) pek bir şey kalmadı. Ancak bizim 5 dakika indirip tükettiğimiz şeylerle kıyaslayamıyorum bile.

Rock müzik sadece dinlemek değildi eskiden, bugün de olmadığı gibi. Tam da bu nedenle rock için konuşacak bir şeyimiz pek yok. Çünkü sadece tüketiyoruz. Hala güzel şeyler yapanlar ise dinozor diye tabir ettiğimiz bir avuç insan. Kuvvetle muhtemelen dünya üzerine gelmiş en acınacak nesiliz. Reel olarak hiç bir şey üretmeyip, bu kadar egoya sahip başka bir nesil bulunduğunu sanmıyorum. Biz sahip olduğumuz her şeyi tüketme konusunda ustalaşmış durumdayız. Her geçen gün ölüp giden sanatçılara bakıp ne kadar da yalnızlaştığımızı düşünmüyoruz.

Konserler

Albüm satışlarını şimdilik bir kenara bırakmak istiyorum. Çünkü sorun sadece albüm satışı ya da müziğe ulaşmak değil. Sorun müziği hissetmek.

Opeth’in 29 Mart Yeni Melek konseri için aldığım biletten sonraki heyecanımı size tarif etmek için Türkçe’ye yeni kelimeler kazandırmam gerekiyor. O gün saatlerce kuyrukta beklememizi, kapılar açılmadığında yumruklayan insanların içerisindeki aşkı… O zaman da fotoğraf makinelerimiz vardı her ne kadar telefonlarımızla bütünleşik olmasa da. Ancak o zaman daha çok hissediyorduk müziği. Arkadaşlarımıza konserde olduğumuzu belirtme ihtiyacı duymadan ve fotoğrafları bir gösteriş unsuru yapmadan. Bir fotoğraf çekildiğinde bunun tek bir amacı olurdu; daha sonra yaşanılan anıları tekrar hatırlamaya çalışmak.

Şu an bir konsere gittiğinizde bir süre insanları izlemeyi deneyin. Sahnedeki müzisyenlerin ya da müziğin çok önemli olmadığını görebilirsiniz. Grup iyi de çalsa, kötü da çalsa insanlar fark etmez. Müziği dinlemek gereksiz bir uğraş gibidir. Sanki sahnede çalan -örneğin- Moğollar değildir o an, sanki müziğe yeni başlamış ve oldukça kötü olan bir lise grubunu dinlemeye gelmişlerdir. Fotoğraflar çekilir, içkiler gösterilir ve sohbetler edilir. Görüntü o kadar mide bulandırıcıdır ki çoğu zaman boks maçlarında ön sırada yemek yiyen insanları anımsarım. Bir defasında grup sahnedeyken, şarkının orta yerinde en öndeki kalabalık grup (vokali de kadraja alarak) “selfie” çekinmişlerdi. Vokal gitarı kafalarında parçalasa tam bir Rönesans tablosu görebilirdik. Lakin vokal efendiliğini bozmadan sadece içinden küfretti de şükür ortalık karışmadı.

Bu yozlaşmanın boyutları öyle noktalara ulaştı ki artık ne müzisyenlerin ne de benim gibi insanların konserlerden zevk aldığını düşünmüyorum. Kimse orada müzik dinlemek için bulunmuyor. “Eğlenmek” kelimesine öylesine takıntılı olmuşuz ki, eğlencenin verdiği o hazzı unutmuşuz. Konserler bile bu durumdayken üretmenin verdiği hazzı yeni nesillere aktarmak imkansızlaşıyor. Ya da insanlar sizi dinlemekten bile yoruluyor iken siz neden saatlerinizi ayırıp müzik yapasınız?

Gelecek?

Burada kocaman bir soru işareti koymak gerekiyor. Bu ne kadar böyle devam eder bilmiyorum lakin insanoğlunun doğada hayatta kalabilmesi için üretmesi gerekiyordu. Öyle ki üretme sonunda oluşan tatmin duygusu dahi bir hormon olarak kendisini gösteriyor: dopamin. Ancak günümüzde bu başarma hazzını yaşayabileceğimiz çok fazla sayıda şey var. Sanal bir gerçeklikte kendimizi tatmin edebiliyoruz. Bu sanatın sonu demek. Yanılıyor muyum? Yanıldığımı görmeyi çok istiyorum.